MSN Güzelim Benim

Etrafta çok fena MSN güzelleri dolaşmaya başlamış... Msn'den "canımlı,cicimli" konuşup görüşmeyen kızlardan bahsediyorum işte... Cep numaraları da vardır sizde.. Gecenin 3'ünde mesaj da atarlar ama görüşelim dedin mi hemen kıvırırlar. Sonra da sen benden hoşlanıyorsun tribine bağlarlar.

Are you "MAL" kızım ?

I KNOW


David Lynch

Yine sapıtmış, yine sapıttırıyor.

I KNOOOOOOOOOOOOOW

"Sağ Bek"




Dolmuşa binenlerin rüyası boş sağ bek kısmında oturmaktır.
Rahat in rahat bin hesabı.
Yalan değil sen de onlardansın kabul et...
Bir de bayan yanına oturan erkek " baldır faşistleri" var.
Yanındaki kadının baldırı kendi baldırına değdiğinde kendinden geçen erkekler...
Ne tür abazalarsınız olum siz?
Neyse..
Sağ bek her zaman güzeldir. Rahat rahat bin, rahat rahat in... Hem de "çatal" manzaralı!

Aşka "FAÇA" darbesi...


Facebook çıktı mertlik bozuldu!

Eskiden gider efendi efendi kıza yazardın... Şimdi işler değişti...
Facebook "kurları" var artık... Dalgalı kur misali ne yapacağını bilemiyorsun...
Benden sizlere Facebook "Kur" Programı...
Şimdi kızla (ya da erkek ) tanıştın bir arkadaş ortamında.. Aşağıdaki adımları bir bir takip et ve uygula!

1-) Cıvımadan efendi efendi arkadaşlık isteğini yolla.. Yani arkadaş gibi yanaş! Mesja girme.. Hatırladın mı deme.. Mal değilse, IQ su ortalamaysa zaten hatırlaması lazım... Hatırlamıyorsa o kişiyi boş ver zaten hayır gelmez o tiplerden!

2-) Facebook(1) gördün, sevindin. Arkadaşsınız artık... Hemen git 31 çek ki kıza hemen çullanma, kaçar!

3-) 31'den sonra mutlaka ellerini yıka ve masanın üstünü kontrol et... Yapış yapış kalmasın ortalık!

4-) Kızın profiline gir ve resimlerine iyice bak. Akşam kafan iyiydi.. Sana güzel gelmiş olabilir... Kalite kontrol yap!

5-) Sakın mesaj yollama! İlk önce fotolarına yorum yap! Özellikle ortak arkadaşlarınız olduğu fotolara!

6-) Hala bu kıza yazmakta kararlıysan git bir daha 31 çek! İşi ciddiye almak şart!

7-) 3. adımı tekrar et!

8-) Yorum yaptığın fotoya o da yorum yaparsa muhabbeti uzat ama sıkma! ( Yorum yapmamışsa bu iş olmaz. Git bir daha 31 çek! )

9-) Baktın... Yine Facebook(1) gördün. Kız yorum yaptıkça yapıyor.. Baya baya iki angus gibi muhabbet ediyorsunuz! Hemen 2. ve 3. adımı tekrar et!

10-) İşte özel mesaj atma zamanı! Lafı uzatma.. İlgi alanlarını falan kastırma... "Aslında bir ara görüşsek yine hep beraber" de yeter!

11-) "Evet çok iyi olur" ya da "evet yaa çok eğlenmiştik" gibi bir cevap gelirse son defa 2. ve 3. adımı uygula!

12-) Ortak arkadaşını sıkıştır. Bıksın artık! Ortak bir buluşma ayarlat! Aynı yerde!

13-) Buluşmadan önce git ve 31 çek! 3. Adımı tekrar uygula!

14-) Buluşma gecesi sakın kıza ayrı bir ilgi gösterme! Muhabbete girmeye çalışma.. Arkadaşsın sen arkadaş kal! Kız buna dayanamaz.. Zaten oraya kadar geldiğine göre verecektir, meraklanma.

Bitti anasını satayım. Ben yazana kadar yoruldum lan. Uğraşmayın bence.. Gidin efendi efendi 31 çekin!

Şaka lan şaka gidin eğlenin, evlenin, çocuk yapın ve çoğalın!

Yapacak çok iş var be ATAM!


ATAM!

Çok iş var!

Yetişmiyor, yetişemiyoruz senin hızına...

Kemalizm, Atatürkçülük facebooklara düşmüş be ATAM!

Artık kahvelerde değil, facebooklarda sabahlıyoruz bu ülke için!

Profil resimlerimizi "SEN" yapıyoruz be Atam! Zaten Cumhuriyet de böyle kolay kazanılmadı mı?

Durmadan konuşuyoruz, tartışıyoruz ATAM! Hala yaptıklarını tartışıyoruz!!

İleri götüremedik ama geriye hızla gidiyoruz be ATAM!

SEN RAHAT UYU! VATANIN İÇİN GÖREVİNİ YAPTIN!

BİZ RAHAT UYUYAMAYACAĞIZ ATAM!

Reklam-CI




Reklam satmıyoruz biz... Reklam-cı da neyin nesi!!!

Biz fikir satıyoruz arkadaşım... Reklamı satmıyoruz... Reklamcılar aslında mecra-medya sahipleri..

Biz fikir insanlarıyız...

Haaa.. Ama gel gör ki hayat kurtarmıyoruz... Popomuzun üstünde oturup fikirler, stratejiler saçmalıyoruz...

DOKTORLUKTAN SONRA Kİ EN ZOR MESLEK DİYENLERE:

FUCK OFF!!!!!!!!!!!!!!!

Kazandığı milyonları hak ettiğini gösterme çabası: "Doktorluktan sonra ki en zor meslek amaaa bizimkiiiii".... Benimkide zenciden sonra ikinci... Allalalalala... Hasta etmeyin adamı!

Tayt Çıktı Mertlik Bozuldu!


Şu mini etek modasını kim öldürdüyse Allah O'nu bildiği gibi yapsın...

Cadde taytan geçilmiyor! Nişantaşı'na gidiyorsun 60 yaşında kadın o iğrenç bacaklarına rağmen adeta tüm kadınlara meydan okurcasına tayt giyiyor... Hem de en cesur renkleri tercih ediyorlar: Pembe, Kırmızı...

Bir de tombiş tombiş kızlar giymiyor mu şu taytları!!!

Aman yarabbi o ne özgüven, o ne cüret!!!

Moda moda dediler göz zevkimizin içine ettiler... Ayıp...

Güzel bacaklı kadınlarımıza sesleniyorum... Size ihtiyacımız var!

Buradan yeni bir kampanya başlatıyorum...

Mini Eteğimizi Geri Verin! Bacak görmek istiyoruz!

Altından Gir Üstünden Çık

Ne halt yiyorsan ya ne halt ile meşgulsen yılma...

Düştün mü? Alttan gir, üstten çık...

Çünkü "kaldıramazsan kaldırırlar gülüm" demiş ünlü şair.

Kalkamayanlara yardım edin... Rahatça Kaldırsınlar...

Alttan girip üstten çıksınlar..

Takılsınlar yani...

Japon Kadınları Tuvaletteyken Bakın Ne Yapıyor !?


Japon kadınları, o uzak doğu felsefesinin de baskısıyla hayli utangaç ve çekingendirler. En azından bir zamanlar öyleydi.

Erkeklerin gözlerinin içine bakamazlar ve yüzlerini hemen yere indirirlerdi. Neden? Japon kadını japon erkekleri için saf, temiz, pak ve belki bir de "el değmemiş" olmak zorundaydılar.

Kalabalık içinde kahkaha atmazlar sadece ufak bir sırıtma ile geçiştirirler.

O kadar naifler ki tuvalete girdiklerinde işeme seslerinin duyulmasını önlemek için en az 3 4 kere durmadan sifonu çekerler. Tabi wc'de o şarıl şarıl işeme sesinin yankılandığını da unutmamak lazım. Bu çok ünlü bir basın ilanının özeti.

Şimdi bu ilan türk kadını için yapılsaydı nasıl olurdu ?

Türk Kadınları Tuvaletteyken Ne yapıyor?

Türk kadının atalarından beri erkekle eş haklara sahip olması ( Osmanlı saymayınız: ŞERİAT YOKKEN ) hatta sahip oldukları boyları yönetmesi, şimdi ki nesle büyük bir kabalık getirmiştir. Erkek gibi baskındır ve rahatça hareket edebilmektedir.

Japon kadını işerken çıkan sesi bastırmak için durmadan sifon çekmesine karşın genelde türk kadını dışarıya kadar gelen osuruk sesleriyle nam salmıştır. Ne de olsa rahat bir genleri vardır ve ulu orta kahkaha atmak onlar için gayet normaldir. Özellikle türk kadının yüryüşünde de erkeksi tavırlara sıkça rastlanmakta ve odun bellerini "övercesine" sağa sola hareket ettirmektedirler. Dikkat! Kalça değil bel!

Şu hayatta japon kadınına rastlamak varmış arakadaş demek geliyor içimden özetle. Hem cinslerinden bile çekiniyorlar.. Naiflik, dişilik böyle bir şey işte..


Ofiste son bir iki saat ve sosyal medya


Bugün az iş çok laf var ofiste.. İşler yolunda gidince sanki iş yokmuş gibi oluyor... PS oynayanlar, kitap okuyanlar hatta osuranlar... Kimisi de şu sosyal medyayı anlamaya çalışıyor...

Öyle bir devirdeyiz ki, eline fotoğraf makinesi alan "fotoğrafçı", Friendfeed ve Twitter'da hesap açan Sosyal Medya Uzmanı, bir iki markaya Facebook açan kırma ajanslar ise "Sosyal Medya Ajansı" oluyor...

Peki aslında sosyal medyada ne oluyor ?

Sosyal medya için özgürlükler ülkesi diyebiliriz (Türkiye için diyebilirdik daha uygun) aslında... Düdüğü alan eline vuvuzela misali öttürüyor... Ama herkesin atladığı bir nokta var... Düdüğü öttürmek önemli değil, dinlettirmek önemli...

Şimdi çoğu kişi markaların sosyal medyada olması gerektiğini söylüyor... Peki böyle özgür bir dünyada markalara niye ihtiyaç var ? Ya da markaları kim takar si..... Kimsenin taktığı yok..

Sosyal medyada genelde markalar, kullanıcılar tarafından belli başlı sebeplerden takip ediliyor ya da konu oluyor...

1-) Sosyal statü... Ör: Hiç Guess marka jean giymemiş bile olsa onun bir parçası olmak birey için önemli. Cebinde alacak parası olmasa bile... Çünkü özgürlük dünyası.. Burada para geçmez...

2-) Konvansiyonel medyadaki iletişim çalışmaları... İnternet sağlam ve hızlı adımlarla ilerledikçe, TV, radyo, gazete v.b mecraları şimdiden sallamaya başladı. Ancak büyük bir hata da yaptı... Konvansiyonel medyayı aşağılamaya başladı... Halbuki sosyal medyanın tüm içeriği halen konvansiyonel medyanın ürettiklerinden beslenmektedir.. Nadiren de olsa karşı beslenmelerde olmaktadır...

3-) Sosyal medyaya giren her yeni markanın, başbakanın seçimlerde kömür dağıtması misali, ilk kampanyasında ödüller dağıtması... Ödül dağıtımı bitince ne oluyor peki ? Markanın 2 en fazla 3 mesajından sonra özgürlük yine ağır basıyor... Unfollow you babe ? See you soon ?

4-) Bir de irrasyonel kullanıcılar var... Serseri mayın gibi ordan oraya giderler... Bugün seni yarın bir diğerini severler... Ama zamanla sıkılıp deaktif olurlar...

Anlaşıldığı üzere sosyal medyanın bir gücü var. Ama bu güç yönlendirici değil.. Belki olabilir ama bana sorarsanız ben önümüzdeki yüzyıl içerisinde de konvansiyonel medyanın etkisinin daha büyük olacağı inancındayım... Sebebi çok basit aslında... İnternet ve sosyal medyayı mecra olarak görmeyenlerdenim... Alternatif bir mecra ya da tamamlayıcı mecra diyebiliriz... Ama asla ana mecra olmayacak...

Bir de son olarak orada burada sosyal medya uzmanı olanlar, kendini sosyal medya ajansı olarak adlandıranlar... Büyük yanılgıların içerisine girmektesiniz... Markanın karakteri vardır... O karakteri blog yazarlarının karakteriyle örtüştürüyorsunuz... Bir iletişim kampanyasında çok seslilik kadar itici bir şey olamaz... Bolgunda ana avrat giden biri, üç kuruş için ağzını düzeltiyorsa... Nerede turşu nerede lahana ?

Bir çırpıda öykü.


Aklımda planlanmış hiç bir şey yok. Oturup yazmak istedim. Ne çıkacak ben de merek ediyorum.



" Üç cansız beden, dört cinsiyet.."

1972. Soğuk bir pazar. Evde kalan son üç beş odunu da ailenin en büyük kızı aceleyle ateşe atıyor. Annesi sancılar içinde, sevinçle bekliyor dünyaya merhaba diyecek kardeşini. Belki yeni bir kız daha, belki de bir güçlü delikanlı. Fark etmiyor Zühre'ye. Kız da olsa erkek de olsa yeni bir umut görüyor acılar içindeki hayatında. Anne babası hep erkek istemiş, inadına dört kız vermiş yaradan... Belki diyor baba, bu sefer kıratın sırtında Nemrut'a şahlanan bir oğul verecek bana Allah. Zühre ısınan suyu hemen ebeye götürüyor. Annesi sancılar içinde, ala bulanmış dün yıkadığı beyaz çarşaflar.. Babası, elinde çiftesiyle bekliyor " İste benim oğlum" demeyi... Köy meydanında herkes toplanmış.. Rüştü Ağa ile bekliyorlar... Kimisi ufak ufak takılıyor Ağa'ya... Yeni kızına hemen bir bey bulalım diyorlar... Rüştü Ağa'nın çiftesi elinde... Çökmüş yere... Maçın 90.dakikasındaki golü bekler gibi bekliyor... Oğlunu.. Adını koyduğu Umut'unu... Anne Cemile'nin sancıları artık dayanılmaz halde... Ebeden terler bereket yağmuru gibi boşalıyor... Ve beklenen ses.. Dünya'ya ağlayarak merhaba diyen bir ses... Ebe evin kapısından kekeleyerek çıkıyor... Rüştü Ağa seviniyor.. Yaradan Allah bana bir oğlan verdi sonunda diye düşünüyor . Cebinden 40 lira çıkarıyor... Ebenin muştusu için.. Ebe bir türlü konuşamıyor... "Melek-i Tavuz Rüştü Ağa, bizi lanetledi" diyor... Rüştü Ağa evde göreceklerine hazırlıyıor kendini... Ya biricik oğlunun ya da avradının cansız bedenleri geliyor gözünün önüne... Ağır ağır ilerliyor... Kapıya beş altı adım kala Zühre çıkıyor evden... Konuşamıyor... Birbirlerine bakıyorlar.. Rüştü Ağa kafasını öne eğip eve giriyor...İlk önce hanımı karşılıyor... Cılız bir selse "Buyur bey" diyor... Rüştü Ağa'da hafif tebessüm... Hanımı, on yıllık avradı yaşıyor... Ne de olsa yeniden bir oğlan daha yapabilirlerdi.. Hala umudu var... Bebeğin sesini duyuyor.. O kadar sıcak o kadar naif bir ses ki, Rüştü Ağa olduğu yerde çöküyor yere... Omzundaki ağrılar hafifliyor... Avradına bakıyor tekrar.. Soruyor ... "Ebe niye aceleyle kaçtı, kekeliyordu.. ?".. Cemile sadece sustu... Ağasının, beyinin gözlerinin içine baktı... Sessizce ağlamaya başladı... Rüştü Ağa iyice telaşlanıyor, sert ve titrek bir tonla.. "Hanım ne oldu!?" diyor.. Cemile titrek ve zayıf bir sesle " Yaradan bize bir bedende he oğul hem kız verdi.." diyor... Rüştü Ağa hemen Umut'unu alıyor elinde.. Bir den elinden bırakıyor... Hızla dışarı çıkıyor çiftesini alıyor... Zühre babasının önüne atlıyor ama nafile.. Rüştü şuursuzca giriyor eve.. Tam üç el ateş sesi... Evde ses yok... Zühre dışarıda bağırıyor, köy ahalisi şakın.. Herkes durmuş olanı biteni anlamaya çalışıyor... Zühre kollarını Güneş'e açıyor... " Yarab ne günah işledik bize bunları yaşattın" diye bağırıyor... Köy muhtarı Musa Efendi eve giriyor.. Hılza çıkıyor.. Ne gördün diyor köylü.. Kekeleyerek, zar zor tek cümle çıkıyor ağzından...
" Üç cansız beden, dört cinsiyet.."

Hayatta Tosbağa Olmak.



Yaş 26...

Yolun yarısına yaklaştıkça insanın siniri bozuluyor hatta poposu üç buçuk atıyor.
"Ulan daha dün liesedeydik" diye çığlık atanlar günden güne artıyor etrafımda.

Hayat hep bana bir tavşan gibi geldi...
Ben ise tosbağa...
Deli gibi koşuyorum ardından; sevinçlerimi, hüzünlerimi hatta geleceğimi bile arkada bırakıyorum...
Ama yok mu o tavşan... Her seferinde çalımı atıyor bana. Yetişemiyorum bir türlü.
Şimdi geriye bakıyorum da yarışı tavşan kazanacak gibi.
Zaten o meşhur yarışı belki tosbağa kazandı ama en çok eğlenen, unutulmayan hep tavşan oldu...

Yaş 12: Ulan daha on sekize altı yıl var en iyisi arabayı kaçırmak.

Yaş 13: İlk mastürbasyon. Borudan sadece hava çıkıyor. :)

Yaş 14: Benim için ilk aşk. Tek kale maç gibi. Goller hep kendi kaleme.

Yaş 15: Bıyıklarım terledi. Buz gibi bir bira. Terler puf oldu gitti.

Yaş 16: Marka ayakkabı aldım hevesle. Bir kere giydim bir daha giymedim.

Yaş 17: Cadde'deyiz abi hadi gel.

Yaş 18: Güle güle lise hoş geldin dershane.

Yaş 19: 2 senedir, her hafta üç akşam buz gibi rakı.

Yaş 20: Merhaba kolu kıllı kızlar, merhaba Kocaeli.

Yaş 21: Che Guevera bitti sırada Adolf var. Mein Kampf!

Yaş 22: Hitler psikopat ama adam haklı beyler! :)

Yaş 23: İşçiyiz haklıyız söke söke alırız.

Yaş 24: Kocaeli'ndeki kızlar kıllarını mezuniyette ağda ile temizlediler. Ben de alttan derslerimi.

Yaş 25: Aslında para çok önemli. Yani sevişebiliriz de.

Yaş26: Yalnızlık zor. Bana bakacak bir hatun lazım.

Yaş 26 bana bir hatun lazım ne demek ? Ulan geberiyorum tek başıma artık evleneceğim demek.
İlk defa bu sene ben evleneceğim dedim. Kırktan önce hayatta olmaz derdim.

Ama şu var.. Tavşanı yakalayamıyorsan zike zike afedersin oluyorsun tosbağa.

Ya da şu var... Aslında hepimiz tavşanız ama tosbağanın tavşanı siklediği yok.

Gece Üç - Beş Nöbetleri


Kayahan bizim kuşağın vazgeçilmez aşk şarkılarının üstadı.

Ne zaman içsek, ne zaman sidikli bir kız için platoniğe bağlasak dinleriz Kayahan Babo'yu.

Özellikle Sabahlar Uzak şarkısı..

Platonik gençliğin sevdiği en güzel mezedir.


Fakat çoğu erkek gece 3 -5 nöbetlerinde platoniğe bağladığı kızı düşünmekten bir an için sıkılır...

Zaman artık durmuştur...

Ve bir porno film koyup terbiyeli terbiyeli mastürbasyon yapar. Sonra wc ye gider elini yıkar geri gelir.

Sanki az önce zevkten anıran kendisi değilmiş gibi tekrar bir melankoli ortamı oluşturur ve biricik platonik aşkını düşünmeye başlar.


Aklıma takıldı acaba Kayahan bu şarkıyı 3 - 5 nöbetlerinde yazdıysa nasıl yazmıştır ?

Mesela saat sabaha karşı 4... Bir iki mısrasını daha yeni yazmış şarkının sonra da tıkanıp kalmış.
Aklına birşeycikler gelmeyince de sıkılıp bir porno film koyup mastürbasyon yapmış mıdır ?

Ya da bir oturuşta şarkıyı bitirmiştir."10 dakikada müthiş şarkı yazdım lan. Ne yetenek abidesi bir tosun oldum, çıktım. " deyip, "sabaha daha 3 saat var, bir çavuşu tokatlıyayım." diye düşünmüş müdür müdür ?

Çok emrak ediyorum.

Bunu yaptı mı Kayahan ?

Yapmadıysa erkekliğinden şüphe ederim valla :) ( şaka lan, belki köpek gibi aşık olmuştur, kaldıramıştır kuşu :) ).

Ha, koskoca Kayahan, hala o yaşta bir kızı düşürememiş(evlenmeden önceki zamanı, yanlış anlaşılmasın :) ) çavuşu tokatlıyorsa yine, vay haline...

Sonuç olarak;
Aynalarda hatıralar, dayanamam firar eder aklım başımdan. :)
Ahhhhhhhhhh....

Türkiye'de Tarım ve Hayvancılık








Animal Farm kitabını okuyanınız var mı bilmiyorum.

Rusya'daki komunizmi eleştiren müthiş bir kitap.

Özetle anlatmak gerekeirse eşit paylaşımı savunan Domuzlar çiftliği ele geçirip tüm zulayı kendi aralarında paylaşıyorlar.

Türkiye'yi bir çiftlik kabul edersek hayvanları da kim oldğunu taahmin etmek zor olmaz.


Fakirlik diye ağladılar zırladılar şimdi gemiciklerle oynuyorlar. 16 yaşındaki oğulları vergi rekortmenleri oluyorlar. Köpeğe kemik atar gibi kömür, makarna dağıtıyorlar.

Ama sadece hayvan olanlar onlar değil...

Tamam bunların yaptığı hayvanlıkta, bunlara oy verenlerin, bunları savunanların hayvan olmaktan farkı ne ?

Asıl hayvanlık bir kaç domuza çiftliği yönettirmek. Önüne atılan kemikle yetinmek.

Bir de hayvan oğlu hayvanlar var. Bizler.

Mesela ben.
Kıçımızın üzerinde oturup eleştiriyoruz. Rakı sofrasındaysak dünyayı kurtarıyoruz.

Şu yazıyı yazarken bile utanıyorum.

Nerede 68 kuşağı diyen abilere hak vermemek elde değil.

Korktuk, korkutulduk.

Tırsan bir jenerasyonuz.

Kuyruğumuzu bacaklarımızın arasına alıp oturduğumuz yerden sadece havlıyoruz.

Ama havlayan köpek ısırmaz!

Animal farm'da Snowball adlı domuz vardı.

Sempatik domuz çiftlik ele geçirildikten sonra domuzların ne kadar acımasız ve hayvan olduğunu anladı.

Çoğu domuzu oturduğu yerden eleştirmeye başladı.
"Arkadaşlar çalıp çırpıyorsunuz bu ne lan mk." dedi.

O zaman küçüktük, helal sana Snowball demiştik.

Meğer asıl hayvan senmişsin Snowball!

Türkçe'den İngilizce'ye Atasözleri.

Kolej mezunuysanız yada hala okuyorsanız her türlü mal heriflerle karşılaşmıssınızdır.
Özellikle arabasıyla okula gelen tiplerin İngilizce Dersinde Türkçe Atasözlerini İngilizce'ye çevirmeleri bir hayli hoştur. Çevirirken seçtikleri fiiller on numara :)

İşte birebir benim şahit olduklarım:

They use the farm as their father's farm.
One hand has nothing, many hands have many voice.
Candle doesnt send light to it's root.
Rape gets darkes as it looks to another rape.
Drip by drip a river exist. (exist ya :) )
Lay your legs due to quit.
Beast joins to urgent job.
If somebody cries for me, my mother cries.
vs.vs.vs

Fransız Okulu Mezun Sendromu


Sıçtığımın eğitim sisteminde elalem neden çocuklarını Fransız Okullarına yollar bir türlü anlamam.
Hayır ne çirkin dildir Fransızca. Ses telleri sanki midelerindeymiş gibi geliyor bana. Neyse...
Fransızcayı sevmem ama Fransız kızları severim... Mevzu bu da değil.. Benim için kız olsun, damarı atsın, çamurdan olsun yeter :))
Ama yok mu şu Fransız Lisesi mezunları... Gıcık oluyorum abi.. İki bok bişi öğreniyorlar heryerde bilmişlik taslıyorlar..
Her konu hakkında fikirleri vardır ve bir tek onun dedikleri doğrudur. Ama bir çoğu daha insanoğlunun neden osurduğunu bilmez.
Harbi salaktırlar ve iticdirler. Milliyetçidirlr aynı zamanda bu ipneler ( Mezunluk bakımından: Sen mişel, sen benOUa, ver onu bana vs. vs.
Neyse bu züppe alemin papyonlu apaçileri ile yapılmayacak bir liste oluşturdum.
Uygulayın bakın göreceksiniz nasıl hafiliyeceksiniz.

Fransız Lisesi Mezunları İle Yapılmayacaklar

1-) İlk sıraya abaza muabbetini koyuyorum. Utanırlar ve hemen muhabbeti keserler ancak bilgisayarlarındaki arşiv Playboy'da bile yoktur.

2-)Maç izlemiceksin bu adamlarla. Her biri futbolun kitabını yazmıştır ama daha bir TEK halı saha maçı yapmışlığı yoktur. Hayır hepimiz futbolu biliyoruz ama bunlar maç izlerken Teknik Direktör moduna giriyorlar, her biri Mourinho kıvamında. Siktirin gidin afedersiniz. Nenem bile sizden iyi futbol biliyor.

3-) Bu züppelerle sinemaya gitmeyecekseniz, susmazlar bir de susmazlar ve de susmazlar...
En büyük hatayı Avatar'ı bir Fransız Lisesi mezunu ile birlikte izlemem oldu. Abi adam yapmış filmi 3D hala beğenmiyorsun. Lan göt sen daha çöp adam çizemiyorsun kalkıp filmin grafiklerini eleştriyorsun. GÖT!

4-) Ve Altın Kural: Bu ipsizlerle sakın ha şakalaşmayın. Kanka muhabbetine bağlayıp size yapışırlar. Hergün mesaj atarlar. Hemen bozun. Ör:

- Kanka bugün napıyorsun? Gel Taksim'e gidelim - Yavrum doluyum, ananla buluşcam.

Açık Kıç Rüyası




Sabah sabah çok güzel bir rüyadan uyanıp göt gibi kaldığınız oldu mu hiç ?
Olmadıysa zittirin bree...
Hadi affettim.
Oku da nasıl bir şey olduğunu öğren.
En azından yine göt olursun ama dumur olmazsın.
Şimdi gözlerini kapat.... Ve götünü iyice aç beni dinle.

Hayal et şimdi.
Altın gibi bir kum. Cehennem ateşi gibi yakıyor ayaklarını...
Masmavi denizden esen o ılık rüzga. Tenini okşuyor.. Azıyorsun haliyle..
Kırmızı bikini giymiş kızlar... Beaach Volley oynuyorlar...
Biri topla birlikte havalanıyor... Havalanıyorrr.. Ve... Smaç...
Top kafana çarpıyor...
Uyanıyorsun... Götün açıkta kalmış... Meğer denizden gelen serin hava yüzüne değil kıçına geliyormuş... Bş ucunda bikinili kızlar yerine soda şişesi ( ne seksi :) )...
Meğerse gözünüz kapalıyken götünüz açık kalmış!! Acı verici değil mi ?

Kafasız Adam

Bilgiyi para kazanmak için kullanmayan, argosuz yaşayaman adamın kallafisi.